3. turun son ayağında nihayet Pamfilya Bölgesi’ndeyiz. Üzerimizde günlerdir yolda olmanın yorgunluğu var. Fakat bu bölgede göreceğimiz Aspendos ve Side gibi yalnız döneminin değil günümüzün de en önemli antik kentleri arasında sayılan bu kültürel hazinelerin verdiği heyecan, yorgunluktan çok daha ağır basıyor. Üstelik bu kentleri daha önce görmüş olmama rağmen.

Serik’te biraz dinlendikten sonra ilk durağımız Aspendos. Aspendos Antik Kenti, Antalya’ya yaklaşık 47 km uzaklıkta.
Aspendos denildiğinde aklımıza genellikle kentteki antik tiyatro gelir. Haksız da sayılmayız. Çünkü bu yapı dünyanın en iyi korunmuş Antik Roma Dönemi tiyatrosu. İmparator Marcus Aurelius döneminde (M.Ö 160-181) mimar Zenon tarafında inşa edilen, yaklaşık 12.000 kişi kapasiteli bu antik tiyatronun görkemi karşısında etkilenmemek elde değil.

Fakat tiyatro ile birlikte size göstermek istediğim, antik kentin başka önemli kalıntıları da var. Özellikle kentin arka tarafında Roma Dönemi’nden günümüze ulaşmış devasa su kemerlerini görünce çok şaşıracaksınız. Bu yapı, yine ülkenin pek çok yerinde gördüğümüz gibi, Roma’nın sanat, mimari ve mühendislik olarak ne kadar ileri düzeyde olduğunu gösteren Anadolu’daki en güzel örneklerden biri şüphesiz. Kentin agorasını ve agoranın çevresinde şekillenen bazilika, hamam gibi kentin diğer önemli kalıntılarını da mutlaka  görmek gerekir. Sadece tiyatroyu görüp gitmek, Aspendos’a haksızlık olacaktır.

Aspendos’un kuruluş tarihi M.Ö 10. yüzyıla kadar uzanmakta. Stratejik konumundan ve verimli topraklar üzerinde yer almasından ötürü bölgenin en zengin kentlerinden biri olan Aspendos, bu zenginliğinden dolayı pek çok uygarlığı da kendisine çekmiştir. İ.Ö 5. yüzyıla kadar Pers hakimiyetinde olan kent, daha sonra Yunanların eline geçmiştir. Büyük İskender’e karşı hileli yollarla direnmeye çalışsalar da sonunda teslim olup şehirde yetiştirilen ünlü atlar ve altın karşılığındaki vergi borcunu kabul etmişlerdir. İskender’in ölümünden sonra Ptolemaios egemenliğine giren şehrin, en parlak dönemi kalıntılardan anlaşılacağı üzere Roma İmparatorluk dönemidir.

Aspendos’u gezmek için yaklaşık iki saatinizi ayırmanız gerekir. Yazın geziyorsanız bu süre biraz daha artabilir. Yazın antik kentleri hakkıyla gezmek oldukça zordur. Özellikle bizim gibi günde birkaç antik kent gezip hala yollarda ilerlemeye devam ediyorsanız bu iş hiç de kolay olmayacaktır 🙂 İleriki zamanlarda bu konu ile ilgili de bir şeyler karalarım.

İlk fırsatta burayı yeniden ziyaret edeceğimden şüphem yok. İnsan her defasında yeni bir şeyler öğreniyor. Binlerce yıl öncesinde, antik dünyanın insanları tarafından yapılan bu eserleri görebilmek, onlara dokunabilmek, biraz olsun o dönemin ruhunu yerinde hissedebilmek  muhteşem bir duygu. Böyle bir zenginliğin içinde onları yeniden ve yeniden görebilmek bizim için zaman kaybı değil aksine büyük bir şans.

Yakıcı Akdeniz güneşinin altında devam eden yolculuğumuz bundan sonraki rotamızda biraz nefes alacak. Önümüzde Köprülü Kanyon’u ve Tazı Kanyon’u ile ülkenin en özel coğrafyalarından biri, Toroslar, uzanıyor. Yola koyulma vakti.

Siz de Aspendos Antik Kenti’ni mutlaka rotaya eklemeli en kısa zamanda mutlaka görmelisiniz 🙂