Sevgili dostlar, Kapadokya Bölgesi yalnız doğal güzellikleri ile değil bu güzelliklerin içerisinden geçmişe uzanan binlerce yıllık tarihi ile de ülkenin en özel en sıra dışı coğrafyalarından birisi. Neresine gidersen git, bu topraklarda insanı kendine çeken büyülü bir dünyanın varlığını hissedersin.

Geçtiğimiz yaz bu “büyülü topraklara” yaptığımız yolculukta yine o dünyanın kapılarını araladık ve pek çok farklı yer keşfettik. Bu yazımda bahsedeceğim Selime Katedrali de bu yolculukta keşfettiğimiz bizi en çok etkileyen yapılardan biri oldu.

Selime Katedrali; Aksaray’a yaklaşık 25 km uzaklıkta, Ihlara Vadisi’nin bittiği noktada yer alıyor. Kayalara oyulmuş yüksek bir noktada çok katlı bir yapıya sahip olan katedral oldukça etkileyici bir güzelliğe sahip. Hatta o kadar etkilenmiştik ki alanı gezerken bölgeye esas gelme sebebimiz olan Ihlara Vadisi’ni bile unutmuştuk 🙂 Şimdi arşivde fotoğraflarla uğraşırken bile aynı heyecanı yeniden duyabiliyorum.

Katedral bölgede yaşayan Hristiyanların dini merkezi konumunda. Burada yüzyıllar boyunca pek çok din adamı yetişmiş. Kapadokya’nın en büyük manastırı olma özelliğinin yanı sıra Kapadokya’da ilk sesli ayin de burada yapılmış. Bu tip kaya oyma yapıların bana göre en etkileyici özelliklerinden biri de birbirine bağlı pek çok dehliz ve odadan oluşması. İnsanda gezerken sanki başka bir zamanda ilerliyormuş hissi uyandırıyor.

Özellikle Selime Katedrali çıkışında karşımıza çıkan yüksek koridorun ticaret maksadıyla bölgeye getirilen develerin çıkarıldığı bir kervan yolu olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Buradaki amaç, Selime’de kurulan pazar için bölgeye gelen kervanların güvenliğini sağlamakmış. Bu bilgiler bize zamanında burada aktif bir ticaret hayatının olduğunu ve bu ticaretin bölge insanı için ne kadar önemli olduğunu göstermekte.

E tabi böylesine önemli bir yeri koruyabilmek için de birtakım savunma önlemleri almış olmaları gerekir. Öyle ki Selime Katedrali dini bir merkez olmasının yanı sıra aynı zamanda bir askeri üstür. Bölgede yaşayan insanlar çoğu zaman katedrali bir kale gibi kullanmışlar, muhtelif noktalara mevzi ve sur yaparak kendilerini korumuşlar. Manastırın ulaşılması güç hakim bir yüksekliğe yapılması ve coğrafyanın da savunmaya elverişli olması şüphesiz onlara büyük bir avantaj sağlamıştır.

Bir antik kenti gezdiğimde beni en çok heyecanlandıran ve o geziyi anlamlı kılan şeylerden birisi de işte bu çıkarımlardır. İnsan sadece görmekle kalmamalı, dönemin o muhteşem yapıları arasında, dehlizlerde ve odalarda adımladığında ya da binlerce yıllık bir taşa dokunduğunda geçmişin ruhunu da hissedebilmeli aynı zamanda. Tarihin o büyük mirasına dağ taş gözüyle bakmak yerine ona farklı bir gözle bakmaya, onu anlayamaya çalışmalıdır.

Selime Katedrali’nin 100 metre doğusunda bölgenin en güzel kaya oyma kilisesi olan Meryem Ana Kilisesi yer alıyor. Kilisenin karşısında ise doğa harikası peribacaları bütün güzelliğiyle kendisini göstermekte. Peribacalarını Nevşehir coğrafyasında görmeye alışıksınız fakat bu doğal güzellik yalnız oraya has değil elbette 🙂

Selime Katedrali aslında Bizans, yani Doğu Roma döneminde kapsamlı bir manastır hüviyetine sahip oluyor. Hristiyanlık inancının Anadolu’da yeşerdiği ilk zamanlarda yaşanılan sıkıntılardan daha önce bahsetmiştim. Doğu Roma tehlikesi, imparatorluk Hristiyanlığı resmi din olarak kabul edene kadar o dönem insanları için ciddi bir sorundu. İmparatorluğun Hristiyanlığı kabul etmesiyle inanç rahatlar ve bu topraklarda hızla yayılır. Bunun da sanatta bir yansıması olacaktı elbette.

Selime Katedrali’nin içerisinde iki sıra halinde sütunlar mevcuttur. Bu sütunlar Katedrali üç sahana ayırmıştır. Katedral içerisinde yer alan 3 nefli bazilika planlı kilise, bölgede bu planda yapılmış tek örnektir. Selime Katedrali 8. ve 9. yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. Kiliselerde yer alan freskler ise 10. yüzyılın sonu ve 11. yüzyılın başına aittir.

İçeride yer alan tasvirlerde; İsa’nın Göğe Çıkışı, Müjde, Doğum, Üç Müneccimin Tapınması, Çocukların Öldürülmesi, Mısır’a kaçış gibi kiliselerde görmeye alışık olduğumuz pek çok sahneler yer almakta. Tabii alışık olduğumuz sahneler sadece bunlar değil.

Katedralde yer alan tasvirler zamanla tahrip olmuş ve oldukça bakımsız. Özellikle Meryem Ana Kilisesi içerisindeki o muhteşem fresklerin günümüz insanları tarafından tahrip edilmiş olması bizi çok üzdü. Bu manzaraya sadece burada tanık olmuyoruz üstelik. Anadolu’da gittiğim hemen hemen her antik kentte maalesef benzer sahnelerle karşılaşıyorum.
Bunun bir an önce önüne geçmeli ve bu tarihi zenginliklerimizi elimizden geldiğince korumalıyız.

İşe yollara düşmekle başlamalı. Siz de mutlaka Selime’yi rotaya eklemeli, bu tarihi ve doğal güzelliklerimizi yakından görmelisiniz. Çünkü insanın gezip görmediği, okuyup anlamadığı bir yeri hissetmesi de koruması da mümkün olmayacaktır !